Artroskopik Cerrahi ( Artroskopi Ameliyatı ) Nedir ?
Artroskopi kelimesi latinceden alınmış olup , Artros[eklem] ve skopi [gözlemek] anlamına gelen köklerden türetilmiştir. Yani, artroskopi "eklemin içine bakmak" anlamına gelir. Artroskopi aslında optik bir sistemdir. Skop denilen optik sistemin ucuna takılan bir kamera ile monitörden bütün eklem içi görülür. Eklem içerisindeki görüntüler 6-10 kez büyütüldüğü için eklemin içindeki bütün yapıların çok detaylı bir muayenesi mümkündür.
Artroskopi diğer cerrahilere oranla daha kısa bir zaman içerisinde uygulanabilir, aynı zamanda görüntüler kaydedilebilir. Artroskopide açık cerrahi tedavi yöntemlerinde gereken büyük kesileri yapılmadan, minimal ve çok küçük kesilerden eklemlerin içerisi gözlenir. Ayrıca artroskopi ile, açık cerrahi sırasında ulaşılamayan bölgelerde görüntülenebildiği için, daha eksiksiz bir inceleme olanağı vardır.
Artroskopi İlk Ne Zaman Yapılmıştır ?
Diz artroskopisi ilk olarak 1960 yılında uygulanmıştır. 1980 li yıllara kadar, sadece teşhis amaçlı kullanılan artroskopi, teknoloji ve deneyimlerin gelişmesi ile bugün tartışmasız bir tedavi yöntemi olmuştur. Günümüzde Artroskopi en sık başvurulan ortopedik cerrahi işlemi haline gelmiştir.
Artroskopik Cerrahinin Avantajları Nelerdir ?
Artroskopik cerrahi, çok küçük kesilerden yapıldığı için, normal dokulara en az zarar veren yöntemdir. Hastaların ameliyat sonrası ağrısı, açık cerrahi girişimlere göre çok daha azdır. Böylelikle hasta daha çabuk iyileşir, aktif yaşamına daha erken döner. Özellikle sporcuların spora erken dönebilmeleri büyük avantajdır. Artroskopi sonrası yeterli bir ekzersiz yapılırsa eklemde hareket kısıtlılığı gelişme riski açık girişimlere göre yok denecek kadar azdır. Aynı şekilde enfeksiyon, trombofilebit gibi sorunlar daha nadir görülür. Bütün bu nedenlerden dolayı, artroskopik cerrahi sonrası iyileşme süresi daha kısa ve iyileşme süresi daha rahattır.
Artroskopi Ameliyatı Nasıl Yapılır ?
Artroskopik girişim için ameliyathane şartları ve anestezi gereklidir. Anestezik yöntem için sıklıkla spinal anestezi uygulanır. Eklem içerisini görmek için 0,5 cm boyunda bir kesi yapılır. Tanı ve tedavi için birkaç kesi daha gerekebilir. Cerrahi işlem için gereken aletler ikinci bir kesi ile eklem içerisine sokulur. Cerrahi girişim monitöründen eklem içini seyrederedilerek yapılır. Video kayıt sistemlerinin varlığında artroskopinin tamamı videoya kayıt edilir.
Artroskopi ameliyatı sonrası çoğunlukla hafif ağrı kesiciler yeterli olur. Yapılan işlemin cinsine göre hastanede kalış süresi bir ile iki gün arası değişir, çapraz bağ veya diz kapağı çıkığı tamiri yapılan hastalar dışında genellikle yatış süresi bir gündür.
Artroskopi sonrasıyapılacak takip programı yapılan ameliyatın içeriğine göre değişir. Basit menisektomilerden(yırtık kısmın alınması) sonra hasta da herhangi bir kısıtlama yapılmazken, önçapraz cerrahisinden sonra koltuk değneği ile basarak harekete izin verilir.
menisküs yırtığı dikilirse
rehabilitasyon programında koltuk değmekleri, hareket kısıtlaması ve tam yük
vermeme uygulanabilir. Artroskopi sonrası bir problem yaşanması yani bir
komplikasyon görülmesi sık değildir. Enfeksiyon veya iltihap gelişmesi diğer
girişimlere göre çok çok azdır. Bu konularda koruyucu önlemler alınarak
artroskopi uygulanmaktadır.
Artroskopi Hangi Durumlarda Gereklidir ?
Diz Ekleminde Artroskopi :
Artroz veya Kireçlenme de Artroskopi :
Dizde Artroskopik Yani Kapalı Olarak Yapılabilen Başlıca Girişimler
Omuzda Artroskopi :
Ayak Bileğinde Artroskopi :
El Bileğinde Artroskopi :
Dirsekte Artroskopi :
Menisküsler diz ekleminde yer alan C şeklinde kıkırdak benzeri yapılardır. Diz eklemini oluşturan iki ana kemik olan femur ve tibia arasında yer alırlar. Biri iç diğeri dış olmak üzere her dizde ikişer tane menisküs bulunur.
Vücudun en büyük ekleminde iki kemik arasında yerleşen menisküsler bir amortisör gibi görev yaparak eklem kıkırdağını anormal yüklenmelerden korurlar. Dize gelen yüklerin taşınması ve aktarılmasında çok önemlidirler. Ayrıca eklem yüzlerinin uyumluluğunu artırırlar ve eklem sıvısının eklem içi dolaşımına katkıda bulunurlar. Menisküsler olmadığında diz eklemine gelen yükler doğrudan eklem kıkırdağına binerek erken aşınmaya yani osteoartrite yol açarlar.
Gençlerde ve ileri yaştaki bireylerde menisküs yırtığı oluş şekli farklıdır. Gençlerde, menisküsün yırtılması için çok ciddi bir travma gerekir. Bu genellikle sabit ayak üzerinde dönme hareketi sırasında oluşur. Futbol, basketbol, kayak gibi sporlarda oluşan yırtıklar buna örnektir. Yaş ilerledikçe menisküsler sağlamlık ve esnekliklerini kaybederek “dejenere” olurlar. Dejenere menisküslerin çok daha kolay yırtılabilirler. İleri yaştaki bireylerde basit bir çömelme veya halıya takılma ile menisküs yırtıkları oluşabilir.
Menisküs yırtılması oluşurken hastalar genellikle ani bir ağrı batma ya da yırtılma hissederler. Yırtılan menisküsün hangisi olduğuna bağlı olarak ağrı dizin iç ya da dış kısmında daha belirgindir. Birkaç saat içinde dizin içinde sıvı veya kan toplanmasına bağlı olarak diz ekleminde şişlik ortaya çıkar. Bu şişlik genellikle bağ lezyonlarındaki gibi ileri düzeyde değildir. Genellikle yaralanan dizin üzerine basmak mümkündür ancak topallama vardır ve sporcular genellikle sporu bırakmak zorunda kalırlar. Bazen yırtılan menisküs parçası, diz eklemini oluşturan kemiklerin arasında sıkışarak diz hareketini engeller. Kilitli diz olarak bilinen bu durumda erken dönemde cerrahi tedavi yapılması gerekir. Kilitli dizlerde cerrahinin gecikmesi, hareket kısıtlılığı ve ağrıya rağmen dizi kullanma isteği kıkırdak yaralanmalarını beraberinde getirir. Menisküs yırtığı sonrası zaman geçtikçe dizdeki yaygın ağrı azalarak ilgili menisküsün üzerinde noktasal hale gelir. Ağrı özellikle ani dönüşlerde ve çömelme sırasında ortaya çıkar. Yırtık menisküs parçaları eklem yüzleri arasına girerek dizde takılma ve kilitlenme gibi belirtilere yol açabilir. Bu beraberinde daha önceden dizde olmayan kıtırtı benzeri seslere de yol açabilir.
Dizde ani dönme hareketi sonrası şiddetli ağrı olan her sporcuda menisküs yırtığı ve bağ yaralanması akla gelmelidir. Dize hemen buz uygulaması ve elastik bandaj sarılması, şişlik ve ağrıyı azaltacaktır. Sporcunun müsabakaya dönmesine izin verilmemelidir. Sporcu ilgili bacağın üzerine yük vermeden sahayı terk etmeli ve kesin tanı konana kadar koltuk değneği kullanmalıdır.
İyi bir hikaye ve fizik muayene sonrasında menisküs yırtığı tanısı büyük ölçüde ortaya çıkar. Dizinizdeki aşınma-eskimenin miktarını değerlendirmek ve kemik yapılarda başka bir sorun olup olmadığını anlamak için doktorunuz röntgen grafileri isteyebilir. Menisküs yırtıklarının tanısını doğrulamak için son yıllarda en güvenilir yöntem diz ekleminin manyetik rezonans görüntülemesidir. MRG’nin menisküs yırtıklarını saptamadaki doğruluk oranı, usulüne uygun çekilir ve deneyimli ellerde değerlendirilirse % 95’in üzerindedir. Ancak tedaviye karar vermede tek belirleyici MRG değildir. Bazı olgularda yırtık olmadığı hale yırtık varmış gibi görüntü elde edilebilir (yalancı pozitif sonuç) ya da tam tersine yırtık olduğu halde MRG’de saptanamayabilir (yalancı negatif sonuç). Özellikle daha önceden menisküse yönelik cerrahi tedavi yapılmış ise hata payı çok artar ve daha ileri tanısal yöntemlere gerek olabilir. Bu nedenle tedavinize karar verirken doktorunuz sadece MRG bulgularını değil, sizin hikaye ve fizik muayene bulgularınızı da göz önüne alır. Bazı hallerde bu tanı yöntemlerinin hepsi yetersiz kalabilir. Bu durumda artroskopi ile tanı doğrulanır.
Gençlerde menisküs yırtıklarının tedavisi çoğunlukla cerrahidir. Çok nadir görülen ve tam kat olmayan bazı küçük yırtıklar dışında menisküslerin kendiliğinden iyileşme yeteneği yoktur. Belirgin yakınmaları olan hastalarda cerrahi müdahale ile menisküs yırtığı onarılmaya çalışılır, eğer yırtık onarıma uygun değilse yırtık olan kısım çıkartılır. İleri yaştaki hastalarda menisküs yırtıklarına genellikle dizde artroz (aşınma, yıpranma, kireçlenme) eşlik eder. Bu durumda sadece menisküs yırtığına müdahale etmek sorunu tam olarak çözmeyebilir. Bu durumda hastaya en uygun tedavi doktorunuz tarafından size anlatılır.
Menisküs yaralanması olan bireylerde amaç, kişinin menisküs dokusunu mümkün olduğunca korumaktır. Ameliyat sonrası dönemde kişinin ağrı, takılma kilitlenme şikayetlerini ortadan kaldırmak ve ileriki yıllarda dizde oluşabilecek aşınma ve yıpranmanın önüne geçmektir. Cerrahinin başka bir amacı sporcuları, yaralanma öncesinde bulundukları spor seviyesine geri döndürmektir.
Dizin uzun dönem sağlığı için çok önemli olan görevlerini yerine getirmeleri için menisküs yırtıklarında ilk seçenek onarımdır. Menisküslerin damarlanma özellikleri nedeniyle iyileşme yetenekleri çok yüksek değildir ve menisküs yırtıklarının kabaca beşte biri tamire uygundur. Menisküs tamiri günümüzde artroskopik cerrahi ile yapılmaktadır. Doktorunuz yırtığın tamire uygun olduğuna karar verdikten sonra özel kanüllerden yerleştirilen uzun iğneler ile menisküs yırtığınızı onarabilir. Yırtık boyunca 3-4 mm arayla menisküsün hem üst hem alt yüzünden dikişler atılır. Dikişlerin eklem dışına çıkartılıp bağlandığı yerde ilave küçük bir kesi yapılmasına gerek vardır. Doktorunuz bazı durumlarda menisküs tamiri için geliştirilmiş olan özel oklar, çapalar veya vidaları kullanmayı tercih edebilir. Bu durumda dizinizde ilave bir cerrahi kesiye gerek olmayacaktır.
Yapılan tamirin sağlamlığı ve eklem içinde yapılan başka girişimler (ör. Çapraz bağ cerrahisi) olup olmadığına göre ameliyat sonrası dönemde birkaç hafta koltuk değneği kullanmanız ve çömelmekten kaçınmanız gerekli olabilir. Spora dönüş 6 hafta ile 6 ay arasında değişen sürelerde olabilir. Menisküs onarımının başarı oranları yırtığın tipi ve yapılan cerrahinin şekline göre değişmekle birlikte % 70 ile 95 arasındadır. Yapılan tamire rağmen menisküs iyileşmeyebilir veya tekrar yırtılabilir. Başka bir deyişle, menisküs tamiri yapılan hastaların % 5-30’unda ikinci bir cerrahi gerekli olabilir. Başarısızlık oranı yüksek gibi görünmekle birlikte, menisküsler olmadığında dizde meydana gelecek aşınma göz önüne alındığında bu risk kabul edilebilir düzeydedir. Yapılan tamir başarısızlıkla sonuçlanırsa basit bir ameliyatla yırtık olan menisküs parçası çıkartılabilir.
Doktorunuz, menisküs yırtığınızın onarıma uygun olmadığına karar verirse, yırtık olan menisküs parçası çıkartılır. Bu işleme menisektomi adı verilir. Bu işlem sırasında sadece yırtık olan kısım çıkartılarak menisküsün geriye kalan sağlam kısmı korunmaya çalışılır. Ne kadar çok menisküs dokusu korunabilirse dizin uzun dönem sağlığı için o kadar iyi olur. Zira korunan menisküs dokusu kısmen de olsa yük taşımaya devam eder. Ameliyat sonrasında ciddi bir rehabilitasyon programına gerek yoktur. Sıklıkla evde yapılan egzersizler sonrası birkaç gün yada hafta içinde normal yaşam ve spora dönmek mümkündür.
Artroskopik portallar açılır, diz içi artroskopik muayene yapılır. Menisküs yaralanmasının şekline göre menisküsün dikilmesi veya menisektomi planlanır ve uygulanır. Ameliyat 15 dakika ile 45 dakika arası sürebilir.Menisküs dikilirken kullanılan dikiş materyallerinin hastaya herhangi bir zararı yoktur.
Derin ven trombozu : Bacaktaki derin toplar damarlarda tıkanıklık oluşmasıdır. Alt ekstremiteyle ilgili her ameliyattan sonra görülme riski vardır, uzamış cerrahi, genetik yatkınlık ve ileri yaş riski arttırır. Bu riski en aza indirmek için ameliyat sonrasında her hastada risk durumuna göre kısa yada uzun süreli kan sulandırıcı dediğimiz antikoagülan ilaçlar kullanılır, antikoagülan çoraplar giydirilir ve erken mobilizasyon uygulanır.
Enfeksiyon: Artroskopik vakalarda enfeksiyon çok nadir olsada görülebilir. Tüm açık cerrahilerde olduğu gibi bu ameliyatlarda da steriliteye çok dikkat etmek gerekir. Yine enfeksiyon riskini en aza indirmek için antibiyotik profilaksisi kullanılmalıdır. Hekimin uygun görmesi halinde ameliyat sonrasında da kısa bir dönem antibiyotik kullanılabilir.
Eklem Sertliği: Artroskopik vakalardan sonra eklem sertliği gelişme riski çok azdır. Bu riski daha da azaltmak için ameliayat sonrasında erken hareket başlanır.
Menisküs yeniden yırtığı: Dikilen menisküsün yırtığın lokalizasyonuna göre değişen oranlarda %5-30 oranında iyileşmeme riski mevcuttur. İyileşmeyen menisküs küçük zorlamalarla veya dikiş materyallerinin etkisi kaybolduğunda tekrar yerinden ayrılarak şikayetlere sebep olur. Bu durumda artroskopik olarak menisküsün ayrılan parçası alınır.
Ön çapraz bağ, diz ekleminde femur ve tibia kemiklerini birbirine bağlayan yapılardan birisidir. Dizin normal işlev görmesi için çok önemli olan bu bağ, tibia kemiğinin anormal bir şekilde öne doğru yer değiştirmesini engelleyen en önemli yapıdır.
Ön çapraz Bağ kopması , genellikle sabit ayak üzerinde ani dönme hareketi sırasında ortaya çıkar. Daha nadiren dize gelen doğrudan darbeler, trafik kazaları, yüksekten düşme ve endüstriyel kazalar sonrasında ön çapraz bağ yaralanmaları ortaya çıkabilir. Bu durumda, ön çapraz bağ yaralanmalarına arka çapraz bağ, yan bağlar ve menisküslerin yaralanmaları da eklenebilir.
Ön Çapraz bağ yaralanması sırasında hastalar ani bir kopma hissi ile birlikte şiddetli bir ağrı hissederler. Sıklıkla yapmakta olduğu spor faaliyetine devam edemezler. Dizde bağın kopması sonrasında diz içi kanamaya bağlı olarak şişlik meydana gelir bazen bu kanama çok fazla olur ki bu durumda diz içi hematom boşaltılmak zorunda kalınır. Genellikle diz travmasından sonra hastalarda ağrı, topallama, diz hareketlerinde kısıtlılık izlenir ve bu dönemde genellikle koltuk değneği kullanılmak zorunda kalınır. Dizdeki ağrı ve şişliğin azalması sonrasında günlük yaşantıya dönülür fakat ani dönüşlerde veya sıçrama hareketlerinde dizde tekrarlayan dönmeler izlenebilir. Sıklıkla spor faaliyetlerinde, bazen de günlük sıradan faaliyetlerinde bile dizde güvensizlik hissi, boşalma, dönme hissedilir. Ön çapraz bağ kopması olan dizlerde yüzme, bisiklet gibi sporlar yapılabilir; ancak futbol, basketbol, hentbol, voleybol, kayak gibi ani sıçrama, dönüş ve hızlanmaların olduğu sporların üst düzeyde yapılması mümkün değildir. Eğer sporcu ön çapraz bağı olmadan bu sporlara devam etmek isterse yeni yaralanmalar ve dizdeki hasarın artması riski çok yüksektir.
Diz çapraz bağ yırtığı dizde ani dönme hareketi sonrası şiddetli ağrı ve şişlik olan her sporcuda akla gelmelidir. Dize hemen buz uygulaması ve elastik bandaj sarılması, şişlik ve ağrıyı azaltacaktır. Sporcunun müsabakaya dönmesine izin verilmemelidir. Sporcu ilgili bacağın üzerine yük vermeden sahayı terk etmeli ve kesin tanı konana kadar koltuk değneği kullanmalıdır.
Dizde ani dönme hareketi sonrası şiddetli ağrı olan her sporcuda menisküs yırtığı ve bağ yaralanması akla gelmelidir. Dize hemen buz uygulaması ve elastik bandaj sarılması, şişlik ve ağrıyı azaltacaktır. Sporcunun müsabakaya dönmesine izin verilmemelidir. Sporcu ilgili bacağın üzerine yük vermeden sahayı terk etmeli ve kesin tanı konana kadar koltuk değneği kullanmalıdır.
Ön çapraz bağ yırtığının tanısı, yaralanma oluş şeklinin ayrıntılı olarak anlatılması ile başlar. Bunu dikkatli bir muayene izler. Sadece bu hikaye ve muayene ile ön çapraz bağ yırtığının tanısı %90’ın üzerinde bir oranda konabilir. Ön çapraz bağ yaralanmalarında grafiler genellikle normaldir. Manyetik rezonans görüntüleme ön çapraz bağ yırtıklarının tanısında %90’ın üzerinde doğruluk oranına sahiptir. Ayrıca eşlik eden menisküs, yan bağ ve kıkırdak yaralanmaları ve kemik ödemlerine tanı konabilir. Ancak nadir de olsa MRG yanıltıcı olabilir, bağ işlev görmeyecek derecede yaralanmış olduğu halde MRG’de bağın devamlılığı korunmuş gibi görülebilir. Bu nedenle tedaviye karar verirken MRG tek belirleyici değildir, muayene ve hikaye bulguları da göz önüne alınmalıdır.
Genç, spor yapan veya aktif yaşam stiline sahip bireylerde ön çapraz Bağ tedavisi cerrahidir. İleri yaşta olup yüksek aktivite seviyesinde olmayan, spor yapmayan ve günlük yaşamda dizinde boşluk ve emniyetsizlik gibi yakınmaları olmayan bireylerde cerrahi tedavi yapılmayabilir. Cerrahi olmayan tedavi seçilmişse, dizde oluşabilecek emniyetsizlik ve boşluk hissini azaltmak için kas güçlendirme programları önerilir ve dizi zorlayıcı sporlarda koruyucu dizlikler kullanılabilir. Ancak şiddetli bir zorlanma olduğunda her ikisi de dizin yerinden çıkmasını engelleyemez ve dizde ilave yaralanmalar ortaya çıkabilir.
Ön çapraz bağ yaralanması olan bireylerde amaç, dizdeki boşluk ve emniyetsizlik hissini ortadan kaldırmak, kişinin spor veya zorlayıcı aktiviteler sırasında güvenle basabileceği bir diz elde etmektir.İlk yaralanma sırasında hasar görmemişse menisküsleri korumak ve tamir edilebilen menisküs yırtıklarını onararak ileriki yıllarda dizde oluşabilecek aşınma ve yıpranmanın önüne geçmektir. Cerrahinin başka bir amacı sporcuları, yaralanma öncesinde bulundukları spor seviyesine geri döndürmek ve dizde yeni yaralanmalar oluşmasını engellemektir.
Eğer ön çapraz bağ, yapıştığı yerden bir kemik parçası kopartarak ayrıldı ise, kopan kemik parçası yerine tutturulur. Daha çok çocuklarda görülen bu durumda tespit vidalar veya dikişler ile yapılabilir. Bu işlem çoğunlukla artroskopik olarak yapılır, ender durumlarda açık cerrahi gerekli olabilir. Erişkinlerde ön çapraz bağ, çoğunlukla gövdesindeki lifler ayrılıp parçalanarak yırtılır. Saçaklanmış bir doku şeklindeki bağın tamiri mümkün değildir ve ameliyat sırasında yeni bir doku ile bağın onarılması gerekir. Çapraz Bağ ameliyatı için sıklıkla diz çevresindeki kasların kirişleri kullanılır. Bunun için en sık kullanılan doku dizin arka kısmında yer alan ve hamstring tendonları olarak bilinen dokulardır. Hamstring tendonlarının uçlarında kemik bloğu yoktur. İkinci sıklıkta kullanılan doku, dizin ön kısmında yer alan ve iki ucunda kemik bloğu ile alınan patellar tendondur . Bazı durumlarda kadavradan alınmış ve sterilize edilerek kullanıma hazır hale getirilmiş dokular kullanılabilir. Allogreft adı verilen bu dokular, genellikle birden fazla bağın yaralandığı ve kişinin kendi dokularının yetmediği hallerde; daha önce cerrahi yapılmış ve kendi dokuları kullanılmış olan olgularda ve çok küçük çocuklarda tercih edilebilir.
Yapılan tamirin sağlamlığı ve eklem içinde yapılan başka girişimler (ör. Çapraz bağ cerrahisi) olup olmadığına göre ameliyat sonrası dönemde birkaç hafta koltuk değneği kullanmanız ve çömelmekten kaçınmanız gerekli olabilir. Spora dönüş 6 hafta ile 6 ay arasında değişen sürelerde olabilir. Menisküs onarımının başarı oranları yırtığın tipi ve yapılan cerrahinin şekline göre değişmekle birlikte % 70 ile 95 arasındadır. Yapılan tamire rağmen menisküs iyileşmeyebilir veya tekrar yırtılabilir. Başka bir deyişle, menisküs tamiri yapılan hastaların % 5-30’unda ikinci bir cerrahi gerekli olabilir. Başarısızlık oranı yüksek gibi görünmekle birlikte, menisküsler olmadığında dizde meydana gelecek aşınma göz önüne alındığında bu risk kabul edilebilir düzeydedir. Yapılan tamir başarısızlıkla sonuçlanırsa basit bir ameliyatla yırtık olan menisküs parçası çıkartılabilir.
Önce bağ tamirinde kullanılacak olan doku alınır, bu dokuya greft adı verilir. Daha sonra diz artroskopisi yapılarak eklem içindeki diğer yapılar değerlendirilir. Menisküs ve eklem kıkırdağında yaralanma varsa gerekli girişim yapılır. Daha sonra diz eklemindeki kemiklere tüneller açılarak, yeni bağın geçeceği yol hazırlanır. Bu tünellerin içinden greft geçirilerek uygun gerginlikte kemik tünellerin içinde tespit edilir. Bunun için metal veya eriyebilen vidalar, çapraz çiviler ve u şeklinde çiviler kullanılır. Bağı yerinde tutan bu vida ve çiviler rahatsızlık vermediği sürece ömür boyu vücutta kalabilir ve çıkartılmaları gerekmez. Ameliyat 40 dakika ile 1 saat arası sürebilir. Diz eklemi içinde biriken kanı dışarıya almak için dren adı verilen ince plastik bir hortum yerleştirilir, bu dren genellikte ameliyattan 24 saat sonraki pansuman sırasında çıkartılır.
Çapraz Bağ ameliyatı sonrasıhastanede kalış süresi genellikle 2 gecedir. Anestezinin etkisi geçtikten sonra koltuk değnekleri ile ayağa kalkmak mümkündür fakat diz içindeki kanı boşaltmak için dren mevcut olduğunda genellikle o tarafa yük verdirilmez. Ertesi gün diz içindeki dren çekildikten sonra hasta çift koltuk değneği ile ayağa kaldırılır ve her iki tarafına da yük verebildiği kadar yük verir ve yürür. hareketlerine başlanır ve dizinizi 90 dereceye kadar bükebilmeniz hedeflenir. Ameliyat sonrasında ilk 3 hafta çift koltuk değneği ile tam basarak yürümeye, sonraki 3 hafta tek koltuk değneği ile tam basarak yürümeye izin verilir. Genellikle 3 günde bir pansuman yapılır, cerrahiden 15 gün sonra dikişler alınır. Dikişler alınana kadar ameliyat bölgesinin su ile temasından kaçınmak gereklidir. Hastaneden taburculuk sırasında hasta doktorunun verdiği ilaçları düzenli kullanmak zorundadır. Ameliyattan sonra üç hafta içinde tam diz hareketinin kazanılmış olması gerekir. Hastanın kendi yaptığı egzersizler yeterli olmazsa, bir fizyoterapist eşliğinde rehabilitasyon uygulanabilir. Yerleştirilen greft dokusunun kemik tünellere kaynayarak tutunması 6-8 hafta sürer. Bu süre sonrasında normal yürüme ve araba kullanma imkanı olur. Yerleştirilen dokunun tam olarak olgunlaşıp sağlamlaşması bir yıl sürer, ancak 5. aydan sonra sportif aktivitelere başlamak mümkündür.
Ön çapraz bağ cerrahisi sonrası ülkemizde ve dünyada bildirilen başarılı sonuç oranları %80–90 arasındadır. Teknik sorunlar, yeni oluşan yaralanmalar ve dize yerleştirilen dokunun yeni bir bağ şeklinde olgunlaşıp sağlamlaşmaması nedeniyle hastaların % 10-20’sinde yeterli başarı elde edilmeyebilir. Bunların da bir kısmında yeniden bağ cerrahisi gerekli olabilir. Ameliyat başarısını etkileyen faktörlerden en önemlileri hekimin konuya olan ilgisi, tecrübesi ve ameliyat sonrası uygulanılan rehabilitasyon programıdır. Bu nedenle hemen hemen her hastada ameliyat sonrasında uygun rehabilitasyon programı ve çapraz bağ egzersizlerine başlanmalıdır.
Derin ven trombozu : Bacaktaki derin toplar damarlarda tıkanıklık oluşmasıdır. Alt ekstremiteyle ilgili her ameliyattan sonra görülme riski vardır, uzamış cerrahi, genetik yatkınlık ve ileri yaş riski arttırır. Bu riski en aza indirmek için ameliyat sonrasında her hastada risk durumuna göre kısa yada uzun süreli kan sulandırıcı dediğimiz antikoagülan ilaçlar kullanılır, antikoagülan çoraplar giydirilir ve erken mobilizasyon uygulanır.
Enfeksiyon: Artroskopik vakalarda enfeksiyon çok nadir olsada görülebilir. Tüm açık cerrahilerde olduğu gibi bu ameliyatlarda da steriliteye çok dikkat etmek gerekir. Yine enfeksiyon riskini en aza indirmek için antibiyotik profilaksisi kullanılmalıdır. Hekimin uygun görmesi halinde ameliyat sonrasında da kısa bir dönem antibiyotik kullanılabilir.
Eklem Sertliği: Artroskopik vakalardan sonra eklem sertliği gelişme riski çok azdır, öçb cerrahisi diz yaralanmasından ilk 3 hafta sonra yapılırsa bu risk hafifte olsa artar. Bu riski azaltmak için ameliayat sonrasında erken hareket başlanır.
Greft Sıkışması: öçb cerrahisi sırasında açılan kemik tünellerin yeri uygun değilse diz hareketleri sırasında yerleştirilen bağ diz içinde sıkışır ve hareketleri kısıtlar, ağrı yapar, dizde şişlik yapar. Bu risk hekim tecrübesiyle orantılı olarak en aza iner. Greft sıkışması tanısı konulduğunda sıklıkla revizyon cerrahisi gerekli olur.
Eklem kıkırdağı, uzun yıllar boyunca eklemde yük taşıyacak ve ağrısız hareketi sağlayacak şekilde tasarlanmış çok özel bir yapıdır. Eklemi oluşturan kemiklerin birbirlerine bakan yüzlerini kaplayarak yastık vazifesi görür.
Eklem kıkırdağı çeşitli şekillerde hasar görebilir. Yıllar içinde eskiyerek önce yumuşar sonra saçaklanarak dökülür ve altındaki kemik ortaya çıkar. Halk arasında “kireçlenme” olarak bilinen bu duruma osteoartrit veya artroz adı verilir ve yaşla birlikte ortaya çıkan aşınma ve eskimenin sonucudur. Oluşan bu yaygın aşınmanın geriye dönüşü yoktur ve önce ilaç daha sonra cerrahi tedaviler gerektirir. Osteoartrit için günümüzde bilinen ve kıkırdağı yenileyen bir tedavi yöntemi yoktur. Buna karşın genç bireylerde, özellikle spor sırasında ortaya çıkan darbelere bağlı eklem kıkırdağında bölgesel hasarlar meydana gelebilir. Bu gibi durumlarda eklem kıkırdağının sadece bir bölümü hasarlı olduğu ve geri kalanı sağlam olduğu için diz kıkırdak yenileyici tedaviler yapılabilir. Erişkinlerde eklem kıkırdağının iyileşme yeteneği yok denecek kadar azdır. Vücuttaki diğer dokuların aksine, eklem kıkırdağı yaralanma sonrası kendini yenilemez. Kıkırdakta iyileşme cevabını oluşturmak için mutlaka cerrahi müdahaleler gereklidir. Başka bir oluş şekli; eklem kıkırdağının altındaki kemiğin beslenme bozukluğuna bağlı ortaya çıkan ve bu beslenmeyen bölgenin sağlam kemikten ayrılarak serbest hale geldiği “osteokondritis dissekans” adı verilen hastalığın bir sonucu olarak ortaya çıkan kıkırdak hasarlarıdır.
Gençlerde ve ileri yaştaki bireylerde kıkırdak zedelenmesinin en önemli belirtisi eklemin ilgili bölgesine odaklanan ağrıdır. Eklem sıvısının artışına bağlı olarak eklemde şişlik ortaya çıkabilir. Bu şişlik aktivite veya sporla artar, dinlenmekle azalır. Eklemde takılma, sıkışma, kilitlenme gibi yakınmalara yol açabilir. Kopan bir parça varsa, eklem içinde serbest halde gezen bir parçayı hastalar hissedebilir. Bu parçaya eklem faresi adı verilir. Belirli bir boyutun üzerinde olan kıkırdak yaralanmalarında eklemin yük taşıma özellikleri bozulacağı için zaman içinde artroz gelişebilir.
Doktorunuz hikaye ve ayrıntılı bir muayene ile kıkırdak hasarı olabileceğini düşünüyorsa görüntüleme yöntemlerine başvuracaktır. İlk önce röntgen grafileri çekilir. Burada eklemi oluşturan kemik yapılar hakkında fikir sahibi olunur, geçirilmiş bir kırık veya osteokondritis dissekans var ise tanı konabilir. Eklemi ilgilendiren çıkıklar var ise buna ait belirtiler saptabilir. Daha sonra doktorunuz gerek gördüğü takdirde ilgili eklemin manyetik rezonans görüntülemesi (MRG) yapılabilir. MRG ile büyük ve tam kat kıkırdak dokuhasarlarının tanısı kolayca doğrulanabilir. Ancak tam kat olmayan kıkırdak yaralanmalarının tanısında standart MRG her zaman başarılı olmayabilir. Belli durumlarda, doktorunuz damardan veya eklem içine kontrast madde verilerek çekilen MR-artrografi tetkikini isteyebilir. Diğer belirtiler kuvvetle kıkırdak yaralanması düşündürüyorsa doktorunuz hem tanı hem de tedavi amaçlı olarak artroskopi önerebilir. Artroskopi ile kıkırdak hasarının tanısı kesin olarak konabilir.
Eklemin yük taşımayan bölgesinde ve 1 cm2’den küçük kıkırdak hasarları eğer şikayetlere yol açmıyorsa sadece aralıklı izlem ile takip edilebilir. Ancak belirti veren, yük taşıyan bölgede yerleşen ve 1 cm’den büyük yaralanmalarında kıkırdak tedavisi gerekli olur. İlaçlar, glukozamin gibi destekler, fizik tedavi yöntemleri ve eklem içine yapılan hyalüronik asit enjeksiyonları denenebilir ancak bunlar tedavi edici özelliğe sahip değildir ve sadece belirtileri bir süre baskılarlar. Genç erişkinlerde, kıkırdak yaralanmalarının tedavisi cerrahidir. Tedavi sıklıkla artroskopi ile başlar ve eklem içi eşlik eden başka sorunlar var ise onlar da düzeltilir. Daha sonra kıkırdağa yönelik işlem artroskopik ya da açık cerrahi ile yapılabilir.
Sınırlı ve 3cm2’den küçük kıkırdak yaralanmalarında uygulanan kıkırdak ameliyatıdır. Hasarlı bölge kıkırdak artıklarından temizlendikten sonra kemiğe 5 mm aralıklarla ve birkaç mm derinliğinde uzanan delikler açılılır. Bu deliklerden kemik iliğindeki kök hücrelerin hasarlı bölgeye ulaşması için bir yol açılmış olur. Hasar bölgesinde oluşan kan pıhtısının içine yereleşen kök hücrelerinin, uygun ortam sağlandığında kıkırdak benzeri hücrelere dönüşme yeteneği vardır. Son yıllarda, bu pıhtının hasarlı bölgeye daha iyi tutunup organize olabilmesi için matriks adı verilen çatı implantları geliştirilmiştir. Çoğu kollajenden yapılan bu zar şeklinde dokular mikro-kırık yapıldıktan sonra hasarlı bölgeye yapıştırılabilir. Yeni kıkırdak benzeri doku oluşana kadar, ameliyat sonrası altı-sekiz hafta süreyle koltuk değneği kullanarak eklemi yüklenmeden korumak gerekir. Benzer şeklilde, bu kıkırdak tamir dokusunun oluşması için ameliyat sonrası dönemde birkaç hafta süreyle eklemi yavaş ve kontrollü bir şekilde hareket ettiren “sürekli pasif hareket” (continious passive motion, CPM) cihazı ile çalışmanız gerekir. Bu cihaz gerektiğinde evde kiralanalarak kullanılabilir. Mikro-kırık yönteminin avantajları hasta ve hekim için kolay ve ucuz bir teknik olması, tek bir ameliyat gerektirmesi ve artroskopi ile yapılabilmesidir. Küçük çaplı kıkırdak hasarlarında sıklıkla ilk olarak tercih edilen yöntemdir. Buna karşın, tekniğin en önemli dezavantajı oluşan tamir dokusunun “kıkırdak benzeri” olmasıdır. Bu doku normal kıkırdaktan farklıdır ve uzun yıllar normal kıkırdak gibi işlev görmesi beklenemez. Son yıllarda mikrokırık yöntemine ve matrix uygulamalarına ek olarak diz içi PRP (platelet rich plasma) uygulamaları bu tekniklerin başarı şansını bir miktar arttırmaktadır.
Eklemin yük taşımayan bölgesinden 6-8 mm çapında ve 15 mm boyunda kıkırdak ve kemikten oluşan silindirik parçaların alınıp, bunların yük taşıyan bölgedeki hasarlı bölgeye nakledilmesidir. Bu teknik te 4cm2’nin altındaki hasarlarda uygulanır. En sık diz ve ayak bileği eklemlerinde uygulanır. Artroskopik veya açık yöntemle yapılabilir. En önemli avantajı, normal kıkırdağın mimari yapısında bir dokunun hasarlı bölgeye nakledilmesidir. Dezavantajları ise sınırlı sayıda doku nakli yapılabilmesi ve hasarlı bölgeye nakil yapılabilmesi için eklemin başka bir bölgesindeki normal kıkırdağın feda edilmesidir. Çok büyük hasarlarda bazen sağlam olan karşı diz ekleminden de doku alınması gerekebilir. Tekniğin özelliği dolayısı ile hasarlı bölgenin ancak % 70’i nakledilen kıkırdak ile doldurulabilir, nakledilen silindirler arasında kalan bölge kıkırdak benzeri bir tamir dokusu ile iyileşir. Bu teknik genellikle küçük kıkırdak hasarlarında daha başarılıdır. Büyük yaralanma alanlarında eklemin normal şeklinin oluşturulması zor olabilir. Ameliyat sonrası dönem mikro-kırık yöntemi ile benzerdir.
Menisküs yaralanması Son yıllarda üzerinde en çok araştırma yapılan ve başdöndürücü bilimsel gelişmelerin olduğu alan kıkırdak naklidir. Bu teknikte önce artroskopi ile kıkırdak hasar saptandığı sırada eklemin yük taşımayan bölgesinden yonga şeklinde birkaç milimetrelik kıkırdak dokusu alınır. Bu doku steril şartlarda laboratuvar ortamında işlenir ve içindeki kıkırdak hücreleri çoğaltılarak üretilir. Birkaç hafta süren bu işlem sonrasında oluşan yeni kıkırdak hücreleri, bu kez açık cerrahi ile hasarlı bölgeye nakledilir. Birinci nesil adı verilen kıkırdak nakli tekniklerinde bu hücreler, diz çevresi dokulardan alınan ve hasarlı bölgeye dikilen zar şeklinde bir dokunun altına enjekte edilmekteydi. Son yıllarda ikinci jenerasyon adı verilen tekniklerde, kıkırdak hücreleri matriks adı verilen bir taşıyıcı doku içinde üretilmekte ve bu doku hasarlı bölgeye şekil verildikten sonra yapıştırılarak işlem tamamlanmaktadır. Kıkırdak nakli tekniklerinin en önemli avantajı herhangi bir dokuya zarar vermeden hastanın kendi hücrelerinin, hasarlı bölgeye istenen miktarda akatarılabilmesidir. Boyut sınırı yoktur ve istenilen çap ve yükseklikte doku üretilebilir. Oluşan yeni kıkırdak dokusu normal eklem kıkırdağına çok daha yakındır. Tekniğin dezavantajları iki ameliyat gerektirmesi ve pahalı olmasıdır. Çok yeni bir yöntem olmasına rağmen dünyada on yılın üzerinde yapılan takiplerde hastaların %80-90’ında başarılı sonuçlar bildirilmiştir. Ameliyat sonrası dönem diğer teknikler ile benzerdir
Yasal olarak ülkemizde rutin kullanımına izin verilmeyen bu uygulama ancak bakanlıktan alınan özel izinle yapılan klinik çalışmalarda yapılmaktadır. Dünyada özellikle uzak doğu ülkelerinde yapılan çalışmalarda uzun dönem sonuçları tam olarak bilinmemesine rağmen kısa dönem sonuçları ümit vaat etmektedir.
Omuz Sıkışma Sendromu (İmpingement Sendromu) Nedir ?
Omuz sıkışması hastalığı bir veya daha fazla problemin bir arada bulunması ile gelişir. Bu problemler;
Omuz sıkışması belirtileri nelerdir ?
Omuz sıkışmasında hastalar genellikle ilk belirtileri görmezden gelirler. Genellikle başlangıçta küçük bir ağrı ve adelelerde hafif bir güç kaybı vardır. Omuz hareket kısıtlılığı ve baş üzeri hareketlerde ileri ağrı daha sonra başlar. Ağrı özellikle geceleri daha fazladır ve sıklıkla hastaları uykudan uyandırır.
Omuz sıkışması sendromunda nasıl tanı konulur ?
Hikaye ve Fizik muayene omuz sıkışma sendromunda çok belirleyicidir. Eşlik eden başka problemler veya ayırıcı tanı için direkt grafiler ve MR kullanılabilir. Bazen tüm bunlara rağmen emin olamadığımızda impigment testi yapılabilir (lokal anestezik ilaçlarla).
Omuz sıkışmasında tedavi seçenekleri nelerdir ?
Omuz Sıkışma Sendromu Başlangıç Tedavisi:
İlk olarak istirahat(sıklıkla hastalığı ortaya çıkaran tekrarlayan baş üstü hareketler mevcuttur, bu hareketlerden bir müddet kaçınılmalıdır), buz uygulaması, ödem giderici ilaçlar, kortikosteroid enjeksiyonları, ultrasonografi etkin bir tedavi sağlayabilir. Bazen geçici olarak kol askısı kullanılması gerekebilir. Ağrı azalınca omuz güçlendirme ekzersizlerine başlanmalıdır. Lokal Steroid Enjeksiyonu • Genç-sporcularda kaçınılmalı. • Rotator manşet tendonlarında yırtık olmamalıdır. Yırtık durumunda yapılırsa yırtığı büyütebilir. İleri yaşlarda ki hastalarda yırtık olmasına rağmen kortizon ağrıyı gidermek için yapılabilir. • Maksimum 3 enjeksiyon yapılmalıdır. Omuz sıkışmasında Başlangıçta İşe Yaramazsa;
Omuz Ameliyatı uygulanır.
Omuz ameliyatı açık yada kapalı (artroskopik) olarak yapılabilir. Omuz Sıkışması hastalığının cerrahi tedavisinde ana karar verdirici konu rotator cuff tendonu yırtığı olup olmaması ve omuz çatısını oluşturan acromion kemiğinin yapısıdır. Omuz çatısını oluşturan acromion kemiği normalde düzdür (Tip I acromion). Bazen hafif bir içbükey (konkav) biçiminde (tip II acromion) veya ucu kanca biçimli (tip III acromion) olabilir. Akromionun iç bükey özelliklede kanca biçimli olanlarda kolu yukarı kaldırma sırasında rotator cuff tendonlarını sıkıştırır ileri aşamalarda yırtabilir. Açık cerrahide yaklaşık 4-5 cm lik cilt kesisi yapılmaktadır, artroskopik cerrahide ise tüm işlemler yaklaşık 3 adet 0.5cm lik delikler yardımıyla yapılmaktadır.Omuz artroskopisinde tüm eklemler gözden geçirilip daha önce tesbit edilmemiş sorunlarda tedavi edilebilmektedir. Omuz sıkışma hastalığında acromiona dügün hale getirilmekte, köprücük kemiğinin eklemi kireçlenmiş ise temizlenmekte ve "bursa" dediğimiz kesecik alınmaktadır
Rotator Manşet (Omuz döndürücü tendon kompleksi) Nedir ?
Rotator Manşet humerus (üst kol kemiği)kemiğinin üst ucundaki omuz eklemini yapan baş kısmını çepeçevre saran adele-tendon bir yapıdır. Omuz eklemini yerinde tutar ve omuzun içe-dışa dönüş hareketlerini yaptırır.
Rotator Manşet Yırtığı nasıl Oluşur ?
Rotator manşet yırtığı gençlerde ve sporcularda ani bir harekette oluşan yaralanma ile oluşabileceği gibi, zaman içinde tekrarlayıcı kolun baş seviyesinin üzerindeki hareketlerde zamanla gelişebilir.
Rotator manşet yırtığı belirtileri nelerdir ?
Rotator manşet yırtığı belirtileri;
• Başüstü hareketlerde daha fazla olmak üzere tekrarlayıcı, devamlı omuz ağrısı. • Gece ağrısı. Bu ağrı ağrıyan taraf üzerine yatmayı engeller. • Adele güçsüzlüğü. Özellikle kolu kaldırmaya çalışırken hissedilir. • Omuz hareketleri sırasında tıkırtılar , klik sesleri gelmesi. • Omuz hareketlerinde kısıtlılık. • Genellikle hastanın ağırlıklı kullandığı kolunda olur.
Rotator manşet zedelenmesinde nasıl tanı konulur ?
Rototor Manşet zedelenmesi nde tanı, yaralanma oluş şeklinin ayrıntılı olarak anlatılması ile başlar. Bunu dikkatli bir muayene izler. Sadece bu hikaye ve muayene ile büyük oranda rototor manşet yırtığının tanısı konabilir. Rototor manşet yaralanmalarında grafiler genellikle normaldir. Tanıyı kesinleştirmek için sıklıkla MR ve Ultrason kullanılan yöntemlerdir.
Rotator manşet yırtığı tedavisi
Omuz Sıkışma SendromuTam kat olmayan ve eşlik eden omuz sıkışma sendromu olmayan genç hastalarda ve ileri yaşta sedanter yaşayan hastalarda başlangıç tedavisi; istirahat, antienflamatuar tedavisi, kol askısı kullanımı, egzersiz ve fizik tedavidir. Bu tedaviden fayda görmeyen hastalarda, tam kat yırtıkları olan hastalarda ve eşlikeden sıkışma sendromu olan hastalarda cerrahi tedavi uygulanılır.
Rotator manşet yırtığı tedavisi seçenekleri
Eskiden açık yöntemlerle yırtık tendonun kemiğe dikilmesi sıklıkla tercih edilen cerrahi yöntemken son 10 yılda artroskopik tekniklerin ve teknolojinin gelişmesiyle kapalı (artroskopik) yöntemlerle tamir sonuçları da açık ameliyatlar kadar başarılıdır. Artroskopik cerrahi iyileşme süresinin kısa olması, hasta konforunun yüksek olması ve aynı anda eklem içi diğer patolojileride tanı ve tedavi edebilme yönünden avantajlıdır.
Rotator cuff sendromu (Yırtığı) doğal seyri
Tanı konulan rototor manşet yırtıklı hastalar tedavi edilmezse ağrı devam eder, kolun yukarı kaldırılması ve çevrilmesinde kuvvet kaybı artarak devam eder ve hareket kısıtlılığı artar, 1. Yıldan sonra kas dokusunun yerini yağ dokusu almaya başlar, sıklıkla yırtık boyutu artar,bu dönemde tedavi başarısı giderek azalır, halen tedavi edilmezse rototor manşet artropatisi dediğimiz omuz ekleminde omuz başı yukarı çıkmaya başlar, dejenerasyon izlenir. Rototor manşet artropatisi çözümü çok zor bir tablodur.
Rotator manşet ameliyatı (Açık)
Omuz eklemi seviyesinde 4-5 cm lik cilt kesisi ile cerrahi işlem gerçekleştirilir, cerrahi süresi 60-90 dk arasındadır. Ameliyat sırasında sıklıkla kemiğe çapalı dikiş materyalleri uygulanarak tamir gerçekleştirilir.
Rotator manşet ameliyatı (Artroskopik Cerrahi)
Omuz ekleminde farklı klavuz noktalardan açılan 1’er cm lik delikler yardımıyla içeri yerleştirlen kamera ve özel aletler yardımıyla cerrahi gerçekleştirilir. Cerrahi süresi 60-90 dk arasındadır. Açık cerrahide olduğu gibi kemiğe çapalı dikiş materyalleri uygulanarak tamir gerçekleştirilir.
Rotator cuff yırtığı ameliyatı sonrası
Ameliyat sonrası kol askısı 3-4 hafta kullanılır. 3 günde bir pansumanlar yapılır. Doktorunuz uygun gördüğü takdirde hemen 2-3 gün sonra pasif sarkaç egzersizlerine başlanır. Dikişler alındıktan sonra fizyoterapistler eşliğinde rehabilitasyon programına başlanır. Tamamen iyileşme 6 ayı bulabilir. Doktorunuz uygun gördüğü takdirde fizik tedavi sürecini uzatabilir.
SLAP Lezyonu Nedir ?
SLAP, superior labrum anterior - posterior un baş harfleridir . Biceps humeri denilen pazu adelesinin uzun ve kısa olmak üzere iki başı vardır. Uzun baş tendonlaşarak omuz eklemi içine girer ve omuz yuvasının üzerindeki kıkırdak halkaya önden arkaya kadar yapışır. Bu uzun başın eklem içindeki "Y" biçiminde yapıştığı tendon yapıya SLAP, yırtıklarına da SLAP lezyonu denir.
SLAP Lezyonu nasıl Oluşur ?
Yırtık Mekanizması;
· Açık kol üzerine düşme · Ağır cisim taşıma · Köpek gezdirme sırasında büyük köpeklerin aniden tasmaya asılması %22-66 oranında hastalar tek, travmatik bir olaydan bahsederler, Hastalara klik, takılma, atlama yakınmaları vardır. Ön omuz ağrısı en sık rahatsızlıklardandır. Özellikle sporcularda baş üzeri hareketlerde (voleybolda smaç, teniste servis, vole gibi) keskin bir ağrı hissedilir. SLAP lezyonu sadece % 25 oranında tek başına bulunur. Büyük oranda omuzdaki diğer problemlerle birliktedir. Bu nedenle tanı koymak son derece güçtür. Diğer omuz patolojilerinin aksine MR da bazen hiçbir bulguya rastlanmayabilir. Bu nedenle kesin tanı geçmeyen omuz ağrıları nedeniyle yapılan artroskopilerde konur.
SLAP Lezyonu Tedavisi Seçenekleri
SLAP Lezyonu Fizik Tedavi ;
· 1.öncelikle denenmeli
· Ek patolojilere de konsantre olunmalı · Ağrı öncelik, geçtikten sonra biceps kuvvetlendirilmesine geçilmeli · Baş üzeri aktivitelere -sporcularda- yavaş yavaş geçilmeli.
SLAP Lezyonu Ameliyatı ;(Artroskopi Ameliyatı)
Hafif yırtıklarda bozuk bölgelerin temizliği sonrası yeniden yapışır. Çok ileri yırtıklarda, yuva üzerinde yapışma yerinden kesilerek tendon daha aşağı tesbit edilir. Yırtıkların büyük kısmının ise labrum yırtıklarında olduğu gibi benzer teknikle dikilmeleri gerekir. Tendonun pozisyonu nedeniyle deneyim gerektiren teknik bir işlemdir.
Donuk Omuz sebebi ne olursa olsun omuzdaki hareket kısıtlılığının genel ismidir, ve sıklıkla ağrı eşlik eder.
Kadınlar erkekelere göre daha fazla risk altındadır. Genellikle 40-65 yaşlarında başlar. Donmuş omuzluların % 10-20’sinde şeker hastalığı vardır. Diğer kolaylaştırıcı faktörler şunlardır: Kolun yaralanma, ameliyat gibi sebeplerle hareketsiz kalması; hipertiroidi; kalp-damar hastalıkları; klinik depresyon ve parkinson hastalığı.
Donmuş omuzun sebebi tam olarak bilinmemektedir. Omuz periartritinin bir çok sebebi vardır. Bazen bu sebeplerin birden fazlası bir araya gelebilir. Şeker hastalığı, iltihaplı romatizmalar, boyun fıtığı ve kireçlenmeleri, akciğer hastalıkları, omuz çevresi kasların yapışma yerlerindeki zorlanmalar ve tendinitler en önemli sebepleridir. Ancak bazen hiçbir sebep bulunamayabilir. Muhtemelen alt yatan inflamatuar bir hadise olabilir. Omuz ekleminin (glenohumeral) kapsülü sertleşir ve kontrakte olur (büzüşür). Bu durum da kol hareketlerini kısıtlar. Eklem yaralanması veya ameliyatı sonucu kolun uzun süre hareketsiz tutulması donmuş omuz ile sonuçlanabilir. Genellikle tek bir omuz tutulur ama hastaların üçde birinde her iki tarafta da hareketler kısıtlanmıştır.
Donuk omuz uzun süre içerisinde ve 3 devre halinde gelişir: Birinci devre (erken dönem): Hareketle artan omuz ağrısı vardır ve geceleri şiddetlenir. Ağrı giderek artar ve hareketler kısıtlanmaya başlar. Bu devre yaklaşık 3-8 ay kadar sürer.
İkinci devre (yapışıklık dönemi ): Bu dönemde ağrı biraz azalmış fakat hareket kısıtlığı daha da belirginleşmiştir. Karşı kolla kıyaslandığında hareketler % 50 oranında azalmıştır. Bu dönem 4-6 ayda sonlanır.
Üçüncü devre: Ağrı iyice azalmıştır, durum düzelmeye başlar. Ancak hasta omuzunu hiç hareket ettiremez. Bu devre 1-3 ay kadar sürer. Bu devreden sonra omuz hareketlerinde kısmen iyileşme olur. Eğer iyi tedavi edilirse omuz hareket açıklığı hemen hemen eski haline gelir. Bazı hastalarda omuza hareket sağlamak için ameliyat gerekebilir.
En önemli belirti omuz hareketlerinde her yöne kısıtlılıktır. Hasta saçını tarayamaz, elini sırtına değdiremez, asker selamı veremez, ....vs. Ayrıca özellikle geceleri artan şiddette omuz ve kol ağrıları vardır.
Donuk omuz tanısı koymanın ana yolu fizik muayenedir. Hem aktif hem pasif harekette kayıplar, genel (diffüz) bir omuz sertliği ve ağrı oluşması donuk omuz belirtileridir. Omzunuzun röntgeninin çekilmesi, doktorunuzun omuz kemiklerinizi değerlendirmesini sağlar. Donuk omuz tanısı koymak için manyetik rezonans (MR) taraması her zaman gerekmez, ama doktorunuz başka yapısal sorunları elemek için MR taraması isteyebilir.
Donuk Omuz Tedavisi ağrının giderilmesi ve hareketlerin yeniden kazandırılması esasına dayanır. İnflamasyon giderici ve ağrı dindirici ilaçlar verilir. Kaslar gevşetilir.
Derin ve yüzeysel ısıtıcı, elektroterapi, eklem hareket açıklığı egzersizlerini içeren donuk omuz fizik tedavi kürleri bugün için en iyi tedavi yöntemdir. Ev egzersizleri ile kombine olarak uygulanan fizik tedavi yapılır. Germe egzersizleri ile eklem hareketleri artırılır. Hastalığa sebep olan faktörler de ihmal edilmemelidir. Omuza yapılacak eklem içi veya bazı hastalarda eklem çevresine yapılacak enjeksiyonlar iyi sonuçlar vermektedir.
Aylar süren bir tedavi programına rağmen düzelme sağlanamazsa donuk omuz ameliyatı gerekebilir. Özellikle hastalığın ikinci döneminde hareketlerin ileri derece kısıtlandığı dönemde genel anestezi altında maniplasyon ve artroskopik gevşetme ameliyatları birlikte iyi sonuçlar vermektedir. Cerrahi sonrasında fizik tedavi mutlaka yapılmalıdır.
Bankart Lezyonu ( Omuz çıkığı ) genellikle oldukça büyük bir travma ile olur. Yeterli tedavi olmuş veya olmamış kişilerde ikinci ve sonraki çıkıklar şaşırtıcı derecede kolay olabilir. İlk çıkık sonrası tedavi kurallarına uygun yapılmış bile olsa yeniden çıkma olasılığı vardır. Özellikle ilk çıkık 20 yaş altında olmuşsa % 80 nin üzerinde yeniden çıkık olasılığı vardır. 40 yaş sonrası ilk omuz çıkığı geçiren hastalarda tekrarlayıcı çıkık oranı %20 lere iner.
İlk çıkık sırasında omuz sabitliğini sağlayan dokuların bir kısmının iyileşememesi yeniden çıkığa neden olur. Bunlardan en sık görüleni labrum denen kıkırdak desteğin kemiğe yapışma yerinden ayrılmasıdır. Ayrıca omuz kapsülündeki gevşemede ana nedenlerdendir. Ayrıca humerus kemiğinin başındaki defektlerde sorumlu tutulmaktadır. Bu problemlerin onarıldığı cerrahi müdahaleler sonrası bile yeniden çıkıklar görülebilmektedir.
Hasta ciddi bir travma sonrası ilk defa omuz çıkığı ile karşımıza gelmişse genel anestezi altında kapalı redüksiyon ve velpau bandaj uyguluyorum, bandaj tedavisini 3-4 hafta arasında mutlaka tutuyorum. Sonrasında bandaj tedavisini sonlandırıyorum. egzersiz ve ters hareketlerden kaçınma önerileri ile hastayı takibe alıyorum. Takiplerde hastanın ters bir hareket sonrası omzu tekrar çıkmaya başlarsa artroskopik onarım ameliyatı planlıyorum ve hastaya bu tedaviyi öneriyorum. Artroskopik omuz çıkığı ameliyatı oldukça konforlu, rehabilitasyon süresi kısa ve sonuçları açık tamir ameliyatlarıyla aynı derece başarılıdır.
Bankart lezyonu ameliyatı sonrası kol 4 hafta askıda kalır. Askıda kaldığı sürece günde 3 kez verilen omuz sallama ekzersizleri yapılır. Hasta 7. günden itibaren banyo yapılabilir.. 4-6 haftalar arası pasif ve kısıtlı aktif hareketlere izin verilir. 6-10. haftalarda aktif hareketler çeşitliliği ve arttırılır. Bu süreçte hastalar günlük işlerinin büyük kısmını yapabilir, kolun omuz seviyesinin üzerine yana açılması dışındaki hareketlere izin verilir. 10-12. haftalarda omuz hareketlerinden fırlatma hareketi dışındaki hareketlere izin verilir. 12-16. haftalarda tüm hareketlere izin verilmeye başlanır. Tüm bu süreçe omuz fizik tedavisinde deneyimli fizyoterapistler tarafından destek alınması iyi sonuçlar için cerrahi kalite kadar önemlidir.
Ard ayak artroskopisi ayak bileği ekleminin içine artroskop denilen uzun teleskopik kameralarla bakmak ve inceleme yapmak anlamına gelir.. Ard ayak Artroskopisi işlemi için ayak bileğinin arkasından (aşil tendonunun her iki yanından) iki adet 1 cm uzunluğunda kesi yapılır ve cerrahi işlemler bu iki giriş deliğinden eklem içine sokulan kamera ve cerrahi aletler yardımıyla yapılmış olur.
Ard Ayak artroskopisinin avantajlarını şöyle özetlemek mümkündür: Açılan küçük deliklerden yapılan bir cerrahi işlem olmasından dolayı hastanın ard ayak ameliyatı sonrasında iyileşme süresi açık yöntemlere göre daha kısadır. Eklem kesilip açılmadığından enfeksiyon gelişme riski daha düşüktür. Küçük deliklerden yapılan bir cerrahi işlem olmasından dolayı hastanın ameliyat sonrası hissettiği ağrı daha az olur. Özellikle sporcularda spora dönüşü hızlandıran bir yöntemdir.
Ard ayak artroskopisi ayak bileğinin özellikle arka bölgesini ilgilendiren başparmak tenosinovitlerde, peroneal tendon sorunlarında,os triganum sendromunda, talus arka bölge kıkırdak hasarlarında, subtalar eklem patolojilerinde, ardayak ganglion kistlerinde ayağın arkasından yapılan artroskopik girişimle başarı elde etmek mümkündür.
Artroskopi kapalı bir yöntem olmakla birlikte düşük oranda komplikasyonlara sahiptir. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz: Eklem içinde enfeksiyon gelişmesi, tromboemboli (bacak damarlarında oluşan pıhtıların başka organlara giderek damarları tıkaması), cerrahi işlem sırasında kıkırdakların zarar görmesi. Bu komplikasyonlardan korunmak için artroskopiyi yapan hekim ve anestezist gereken önlemleri alırlar. Ameliyat sonrası erken dönemde hastayı hareketlendirip fiziksel aktivitesini eski haline getirmeye gayret ederek ortaya çıkma olasılığı olan komplikasyonlar en aza indirilmiş olur.
Tenisçi dirseğinin tıbbi adı “lateral epikondilit” tir. El bileğini yukarı doğru kaldıran kasların ortak başlangıç noktası, dirseğin dış tarafında “lateral epikondil” olarak adlandırılan bölgedir. Tekrarlayan zorlanmalara bağlı olarak bu bölgedeki kas-kemik bileşkesinde ortaya çıkan küçük yırtıklar ve dejenerasyon sonucu tenisçi dirseği oluşur.
Raket sporları ile uğraşan sporcularda sık olarak ortaya çıkmasına rağmen, hastalık el bileği ile tekrarlayan ve zorlayıcı işleri yapan her kişide ortaya çıkabilir. Günde 2 saatten fazla zorlayıcı el bileği hareketeleri yapan tüm meslek gruplarında tenisçi dirseği görülebilir. Özellikle boyacılar, tesisatçılar, marangozlar ve hatta yoğun ev işi yapan ev hanımlarında da tenisçi dirseği sık olarak ortaya çıkar. Sık görüldüğü yaş aralığı 30-50 yaşları arasıdır.
Tenisçi dirseği belirtisi nin en önemlisi dirseğinizin dış kenarında bulunan kemik çıkıntı üzerinde olan ve ön kola doğru yayılan ağrıdır. Genellikle el bileğini dirence karşı geriye doğru kaldırmakla ağrı artar. Bunun en tipik örneği ağır bir sürahi veya çaydanlığı kaldırırken dirsekte hissedilen ve bileğe doğru uzanan ağrıdır. Ağrı ile birlikte kol kaslarında güçsüzlük olabilir. Olay tek bir zorlayıcı hareket sonrası başlayabileceği gibi, uzun süren zorlayıcı bir aktiviteden 24-72 saat sonra da başlayabilir. Ağrı önceleri düşük şiddettedir, zorlayıcı aktiviteler devam ederse haftalar aylar içinde giderek fazlalaşır. İlerlemiş durumlarda el sıkışmak veya kapı tokmağını çevirmek bile çok ağrılı olabilir.
Doktorunuz önce hastalığının hikayesini, oluş şeklini ve varsa spor alışkanlıklarınızı değerlendirir. Sizi muayene ettikten sonra altta yatan başka hastalıkları ayırmak açısından dirseğin röntgen grafilerini isteyebilir. Bunlar genellikle tanı konması için yeterlidir.
Yakınmalarınız çok şiddetli değil ise istirahat, buz uygulaması spora ara verme gibi yöntemlerle hastalık sakinleşebilir. Parasetamol (Parol, Tylol ) gibi basit ağrı kesiciler veya Naproksen (Apranax, Naprosyn) Diklofenak (Voltaren) gibi ilaçların kısa süreli kullanımı faydalıdır.
Tenisçi dirseğinin tedavisi için geliştirilmiş olan onlarca farklı bant ve dirseklik vardır. Bunların ortak amacı, zedelenmiş olan bölgeye binen yükü azaltmaktır. Bunlar kolunuzu kullanırken veya spor sırasında kullanılır, istirahat sırasında çıkartılmalıdır. Bantlar ağrılı bölgenin üzerine değil, dirseğin yaklaşık 10 cm uzağında, doktorunuzun göstereceği noktaya uygulanmalıdır.
Dört ila altı haftalık tedaviye rağmen tenisçi dirseği yakınmalarınız devam ediyorsa o bölgeye kortizon enjeksiyonu yapılabilir. Ağızdan düzenli olarak alınan kortizon ilaçlarının aksine, bölgesel kortizon iğnelerinin yan etkileri çok azdır. Kortizon iğneleri o bölgedeki ağrı ve şişliği azaltarak etkili olur. Gerektiğinde 1-3 kez tekrarlanabilir.
Son yıllarda tenisçi dirseği tedavisinde yeni uygulamalar başlamıştır. Bunlar şok dalga tedavisi ve PRP enjeksiyonlarıdır.
PRP (Platelet rich plasma), kişinin kendi kanından elde edilen ve trombositten zengin plazma olarak adlandırılan bir sıvıdır. Hastadan alınan 20 ml kan, özel cihazlar ile santrifüj edilerek 1-3 ml PRP elde edilir. Bu sıvının içinde konsantre miktarlarda büyüme ve iyileşme faktörleri bulunur. Bu faktörler vücudun doğal iyileşme ve tamir mekanizmalarını harekete geçirir. Birçok kas ve tendon yaralanmasının tedavisinde son yıllarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Steril şartlarda lateral epikondil bölgesinde yapılır. Çoğu durumda tek uygulama yeterli olurken, bazen 2 yada 3 seans PRP tedavisi gerekli olabilir.
Tenisçi dirseğinde hastaların % 85-90’ı cerrahi olmayan yöntemlerle iyileşir. En az altı ay süren tıbbi tedavi ve enjeksiyonlara rağmen yakınmaları geçmeyen hastalarda cerrahi tedavi gerekli olur. Cerrahi tedavide, ağrılı bölgedeki dejenere olan tendon yapışma yerinden ayrılır, hastalıklı bölge temizlenir ve tendon yerine tekrar dikilerek tamir edilir. Cerrahi tedavi sonrası bir süre kolu hareketsiz bırakacak şekilde alçı atel uygulaması gerekli olabilir. Spora dönüş 4 ila 6 ay sonra mümkün olabilir.
Ayak bileği artroskopisi ayak bileği ekleminin içine artroskop denilen uzun teleskopik kameralarla bakmak ve inceleme yapmak anlamına gelir.. Artroskopi işlemi için ayak bileğinin önünden iki adet 1 cm uzunluğunda kesi yapılır ve cerrahi işlemler bu iki giriş deliğinden eklem içine sokulan kamera ve cerrahi aletler yardımıyla yapılmış olur.
Ayak bileği artroskopisinin avantajlarını şöyle özetlemek mümkündür: Açılan küçük deliklerden yapılan bir cerrahi işlem olmasından dolayı hastanın ayak bileği ameliyatı sonrasında iyileşme süresi açık yöntemlere göre daha kısadır. Eklem kesilip açılmadığından enfeksiyon gelişme riski daha düşüktür. Küçük deliklerden yapılan bir cerrahi işlem olmasından dolayı hastanın ameliyat sonrası hissettiği ağrı daha az olur. Özellikle sporcularda spora dönüşü hızlandıran bir yöntemdir.
Ayak bileğinde burkulması nın sürekli tekrarlaması sonrası ortaya çıkan ve uzun süre tedaviye rağmen geçmeyen ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığı sıklıkla kıkırdak yaralanmaları (talus osteokondral lezyonları ) ve yumuşak doku sıkışmaları sonucu ortaya çıkar. Kıkırdak ve yumuşak dokuya ait bu patolojiler ayak bileği artroskopisi yardımıyla başarıyla tedavi edilirler. Romatizmal hastalıklarda, hemofili ve benzeri eklem içi kanamayla seyreden durumlarda eklem içindeki sinovyal dokuların aşırı büyüyerek ayak bileği içini doldurması ve şişmeye neden olmasıyla ortaya çıkan sinovit tablosu yine artroskopik olarak tedavi edilebilmektedir. Az rastlanan eklem içi tümörlerin çıkarılması işlemi de yine artroskopik olarak başarıyla uygulanmaktadır. Eski ayak bileği kırığı sonrası ileri derecede artroz varlığında artroskopik artrodez ( ayakbileği dondurma ameliyatı) yapılabilir.
Artroskopi kapalı bir yöntem olmakla birlikte düşük oranda komplikasyonlara sahiptir. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz: Eklem içinde enfeksiyon gelişmesi, tromboemboli (bacak damarlarında oluşan pıhtıların başka organlara giderek damarları tıkaması), cerrahi işlem sırasında kıkırdakların zarar görmesi. Bu komplikasyonlardan korunmak için artroskopiyi yapan hekim ve anestezist gereken önlemleri alırlar. Ameliyat sonrası erken dönemde hastayı hareketlendirip fiziksel aktivitesini eski haline getirmeye gayret ederek ortaya çıkma olasılığı olan komplikasyonlar en aza indirilmiş olur.
Doğuştan Çarpık Ayak (Pes Ekinovarus) Nedir
Yaklaşık her yeni 1000 doğumdan birinde ortaya
çıkan, çoğunlukla erkek çocuklarda görülen, bazen her iki ayakta olan doğumsal
bir anormalliktir. Ayaktaki şekil bozukluluğunun sebebi, baldırdaki kasların
kısa ve gergin olması nedeni ile ayakta tümüyle içe dönüklük ve ayaktaki
eklemlerde kemikler arası ilişkilerin bozuk olmasıdır.
Tedavi
Tedavide haftalık seri alçılama ile ayağı aşama
aşama düzeltmek amaçlanır. Geçmişte farklı teknikler kullanılarak yapılan
alçılamalarda düşük başarı mevcutken günümüzde panseti yöntemi kullanılarak
yapılan alçılamalarla bu başaraı %98'lerdedir. Tedavi bebek doğar doğmaz
başlar. Birer hafta ara ile 5-6 kez alçılama yapılır. Sonrasında ameliyathanede
gergin olan acil tendonu küçük bir cerrahi işlemle gevşetilir ve ayak bir kez
daha alçılanılır.
Bu son alçı 4 hafta sonra çıkarılır ve özel
olarak yaptırılmış ayakkabı ve cihaz uygulamasına geçilir. 3 ay boyunca gece
gündüz kullanılan cihaz daha sonra yaklaşık 2 yaşına kadar geceleri kullanılır.
Buradaki amaç ayaklardaki sağlanan düzelmenin korunmasıdır. Doğuştan çarpık
ayak probleminin ana özelliği cihaz kullanılmadığı takdirde nüks etmesidir.
Sonuç
Doğuştan çarpık ayak hastalığında, doğumdan
hemen sonra tedaviye başlanır ve panseti yöntemiyle seri alçılamalar uygulanır.
Bu tedaviyle hemen hemen tamamen normal bir ayak, yani fonksiyonel, ağrısız ve
yere tam basan bir ayak elde edilir. Genellikle büyüme dönemi sonrasında tedavi
uygulanılan ayak ayırt edilemezken bazen problemli ayak diğerinden 1 numara
küçük kalabilir, baldır kaslarında 1-2 cm kalınlık farkı olabilir. İki taraflı
olgularda bu asimetriye rastlanmaz.
Gelişimsel Kalça Çıkığı
Gelişimsel Kalça Çıkığı Nedir
Kalça çıkığı gelişimsel bir problemdir ve bu
sorun intrauterin hayatın başında başlar. Çoğu zaman bebek anne karnında iken
kalça çıkıktır ya da kalçanın gelişimi yetersiz kalmıştır. Doğumdan sonra
yapılacaklar, bu problemin iyi veya kötü yönde gelişmesine sebep olabilir. Bu
anlamda kalça çıkığı önlenebilir bir sakatlıktır. Farklı bir deyişle ailenin
bebeğe yapacağı yanlış uygulamalar bebeğin sakat kalmasına yol açabileceği
gibi, doğru eylemler iyileşmesini sağlayabilir.
Gelişimsel Kalça Çıkığı Görülme Sıklığı Nedir
Ülkemizde kalça çıkığı görülme sıklığı yaklaşık
%1,5’dur. Yılda yaklaşık 1 milyon 200 bin doğumun olduğu ülkemizde yaklaşık
18-20 bin bebek kalça çıkığı ile doğuyor veya bu yeni doğan bebeklerde kalça
gelişim problemleri ortaya çıkıyor.
Gelişimsel
Kalça Çıkığı Riskini Arttıran Faktörler Nelerdir
Kalça çıkığının ortaya çıkma nedenleri çok
çeşitlidir. Anne karnında bebeğin uygun olmayan pozisyonda durmasından, ailevi
nedenlere, doğum şeklinden, sendrom dediğimiz bazı hastalıklara kadar çok sayıda
nedeni vardır. Ama kesin olarak bildiğimiz: Kız çocuklarda, birinci doğumlarda,
ailede kalça çıkığı olanlarda, akraba evliliklerinde, ters geliş (makat gelişi)
doğan bebeklerde, boyunda eğrilik, başında yassılık ve ayakta eğrilik gibi
görünen problemler ile birlikte doğan bebeklerde daha sık görüldüğüdür. Bu
özelliklerden herhangi birini taşıyan bebekler riskli grup olarak
adlandırırlar, bu özelliklere sahip olmayan bebeklere göre 2 ila 8 kat daha
sıklıkla kalça çıkığı veya gelişim problemleri ile karşılaşılma riski
vardır.
Ailenin
Yaptığı Hatalar Nelerdir
Kundak yapmak : Her yıl binlerce çocuğun
kalça problemlerinin ortaya çıkmasında kundağın olumsuz rolü kesin olarak
bilinmektedir.
Yanlış bezleme : Bezin, dar ve küçük
olması, kasık hizasında bağlanması kalça gelişimini olumsuz yönde etkileyen
faktörlerdir.
Hatalı giysiler : Bebeklere bazen ekonomik
nedenlerle, bazen de yanlış alışkanlıklar yüzünden dar ve küçük giysiler
giydirilmesi de yanlıştır.
Hatalı tutuş : Özellikle emzirme sırasında
bebeklerin bacakları bitiştirilerek tutulmaktadır. Aynen kundak uygulaması gibi
yanlış bir tutma şeklidir, kalça gelişimini olumsuz yönde etkiler.
Yanlış taşıma : Bebekler taşınırken,
özellikle ilk aylarda ki, bu aylar çok daha önemlidir, sarılarak tutulup
taşınmaktadır. Bu da kundak etkisi yaratır. Kalça gelişimi için uygun
değildir.
Aile Ne Yapmalı
Bebekler kesinlikle kundak yapılmamalıdır.
Bezler geniş ve büyük olmalı, göbek hizasının
üstünden bağlanmalıdır.
Geniş, bol, rahat giysiler giydirilmelidir.
Bebeği emzirirken bacaklar birleştirilmemeli,
normal haline bırakılmalıdır.
Bebeği taşırken yüzü veya arkası taşıyana dönük
olarak bir el ile bacak arasından tutularak taşınmalı veya biraz daha büyük
bebeklerde bele oturtularak taşınmalıdır.
Çocuğun yürümesi kendi gelişimine
bırakılmalıdır. Başka bir sağlık veya gelişim problemi olmayan çocuk normal
olarak 1 yaş civarında yürür.
Kalça Çıkığı Veya Gelişme Problemi Nasıl Anlaşılır
Daha önce saydığımız risk faktörlerinden her
hangi bir tanesi varsa bebek kalça çıkığı yönünden mutlaka
değerlendirilmelidir. Bebeklik döneminde ideal yöntem 3 ila 6.haftalar arasında
kalçaların muayenesi ve ultrasonografi ile incelenmesidir. Bunun için çocuk
ortopedisi ile ilgilenen ve çocuk kalçalarının ultrason tetkiki konusunda
eğitimi olan bir ortopedist tarafından değerlendirilmesi gerekir.
Ultrasonografi büyük çoğunluğu kıkırdak karakterinde olan kalça eklemini
değerlendirmede kullanılan, zararsız ve etkili bir yöntemdir. İlk 2 ayda çoğu
zaman röntgen çektirmenin hiç bir değeri yoktur, gereksiz para, zaman kaybıdır
ve çocuğa zararlıdır. Çocuk doktorları ve Aile hekimleri bebeklerdeki kalça
problemlerinin anlaşılmasında en büyük yardımcı ve yol göstericidir. Bebeğin
risk grubuna girip girmediğine göre, ekonomik sosyal koşullara ve bilimsel
imkanlara göre aileyi yönlendireceklerdir.
Aile, Bebekte Kalça Problemini Nasıl Anlar
Bazı durumlarda dikkatli bir anne kalça
problemini farkedebilir.
Eğer iki bacak arasında uzunluk farkı
varsa.
Bebeğin altını silerken, bezlerken bacakların
her iki yana eşit olarak açılmadığını farkederse ya da her iki bacağın da tam
olarak açılmadığını görürse.
Kalçada herhangi bir klik sesi hissederse.
Bebeğin bacaklarının arkasındaki çizgilerde
asimetrik bir durum varsa.
Yürüme çağında çocuk yürümüyorsa bunlar kalça
çıkığı ya da gelişme probleminin belirtileri olabilir.
Gelişimsel Kalça Çıkında Tedavi
Tüm hastalıklarda olduğu gibi erken teşhis
önemlidir. İlk 3 ayda, alçısız ve ameliyatsız tedavi ile tamamen normal bir
kalça elde etme şansınız %95 in üzerindedir. 3-6 ay arası bebeklerde bu şans
biraz daha düşüktür, 6 aydan büyük bebeklerden bir kısmı alçı ve ameliyat
tedavileri gerektirebilir. Bu durumlar kalçadaki problemin derecesine bağlı
olarak değişebilir. Bir yaşın üzerinde ameliyat gerektiren çocuklarda uygun
tedaviler yapılırsa, özellikle çocuk ortopedisinde deneyimli ortopedistlerin
başarı şansı çok daha yüksektir. Tedavi gören tüm çocukların erişkin yaşa kadar
gözlem altında olması ve yıllık kontrolleri aksatmaması gerekir. Bazen bebek
çağında normal olarak düzelen çocuklar büyüme ve gelişme dönemi sırasında %17
oranında yine kalçada yetersiz gelişme problemi ile karşılaşabilirler ve bu
dışarıdan anlaşılamaz. İleri yaşlarda farkedilen bu problemin tedavisi daha zor
ve sonuçları da değişkendir. Bu gibi durumda çoğu kez kalçada yaşın
ilerlemesiyle kireçlenme izlenir. Şüpheli durumlarda en kısa zamanda çocuk
ortopedisi ile ilgilenen bir ortopediste başvurmak sizi kesin olarak
aydınlatır. Bebeğinizin geleceğini kurtarabilir
Total diz protezi, aşınmış olan eklem yüzlerinin, metal ve polietilenden imal edilen, ağrısız eklem hareketi için tasarlanmış özel parçalar ile kaplanarak yapay bir eklem oluşturulmasıdır.
Total Diz Protezi Kimin İçin Uygundur ?
İstirahat, ilaçlar, fizik tedavi yöntemleri, baston kullanımı ve eklem içi enjeksiyonlar gibi tedavi yöntemleri uygulanmış olmasına rağmen diz ağrıları kontrol edilemeyen, yürüme, merdiven çıkma gibi günlük yaşam aktiviteleri ileri derecede kısıtlanmış ve eklem kıkırdağında ileri harabiyet olan hastalarda total diz protezi uygundur. Hastanın 60-80 yaşları arasında olması tercih edilir, ancak romatoid artrit ve osteonekroz gibi bazı özel durumlarda daha erken yaşlarda da protez yapılabilir.
Total Diz Protezi Nasıl Yapılır ?
Uygun anestezi yapıldıktan sonra, dizin önünden yapılan bir kesi ile diz eklemine ulaşılır. Eklemi oluşturan üç kemiğin (femur, tibia ve patella) birbirlerine temas eden yüzlerindeki aşınmış kıkırdak dokusu, ince bir kemik tabakası ile birlikte kesilerek çıkartılır, sonra uygun boyutlarda seçilen protez parçaları, kemik çimentosu (polimetil metakrilat) adı verilen bir dolgu maddesi kullanılarak, hazırlanan kemik yüzeylere tutturulur.
Böylece eklem yüzleri, metal ve plastikten yapılmış parçalarla yeniden kaplanmış olur. Ameliyat 1-2 saat arasında sürer. Ameliyatın başında profiloksi için uygun antibiyotik kullanılır. Total diz protezi ameliyatı sonrası ağrı kontrolü için sıklıka epidural (belden yerleştirilen) veya damar yoluyla ilaç veren ağrı pompaları kullanılır. Ertesi gün diz içinde bırakılan hemovoc dren çekildikten sonra diz hareketlerine başlanır ve yardımla ayağa kalkılır. Oda ve koridor içinde rahat yürüyebilir hale geldiğinizde hastaneden taburcu olabilirsiniz. Bu süre, hastadan hastaya çok farklılık göstermekle birlikte 3 ile 7 gün arasında değişebilir.
Her İki Dize Aynı Anda Protez Konulabilir Mi ?
Evet konulabilir, fakat anestezi süresi uzayacaktır, enfeksiyon riski azda olsa artacaktır, kan transfizyonu ihtiyaç artacaktır bu gibi sebeplerden dolayı uygun hasta seçimi önemlidir.
Total Diz Protezi Ameliyatı Sonrası Ne Beklemeliyim ?
Total diz protezi yapılan hastaların %90’ından fazlasında diz ağrılarında belirgin bir azalma ve yürüme/merdiven inip çıkma gibi günlük yaşam aktivitelerini yapmada belirgin bir iyileşme elde edilir. Hastaneden taburcu olduğunuzda bir destek kullanarak, ev içinde yürüyüş yapma imkanınız olacaktır. Ağrınızın belirgin olarak düzelmesi ve bağımsız sokağa çıkmanız, her hasta için farklı olmakla birlikte 4 ila 8 hafta arasındadır. Total diz protezi ameliyatı sonrası koşma, sıçrama gerektiren sporlar ve ağır işlerin yapılması uygun değildir, bu tip aktiviteler protezin ömrünü kısaltacaktır. Yürüyüş, golf, yüzme gibi zorlayıcı olmayan sporlar yapılabilir. Araba kullanmakta bir mahsur yoktur.
Cerrahiden önce bacağınızda var olan eğrilik ve şekil bozuklukları da ameliyat sırasında düzeltilir, bu diz protezinin ömrünü uzatacaktır. Diz protezi sonrası yere tam çömelmek veya namaz kılmak sıklıkla mümkün değildir. Son yıllarda, diz hareket açıklığını artıran teknikler ve tasarımlar uygulanıyor olsa da, hastaların ayaklarını altlarına alıp oturmaları diz protezinin uzun süreli sağ kalımı açısından sakıncalı olabilir.
Total Diz Protezi Sonrası Manyetik Rezonans Görüntülenmesi (MR) Yapılabilir Mi ?
Modern total diz protezlerinin çoğu MR uyumlu bir metal olan krom kobalt alaşımından imal edilir. Her ne kadar dizin yakın komşuluğundaki dokular görüntülenemese de, başka bir bölgenin MR’ının çekilmesinde bir sorun yaşanmaz. 1990’dan önce yerleştirilmiş olan bir diz proteziniz var ise, MR uyumu açısından markası veya metal alaşımını doktorunuza danışmanız uygun olur.
Total Diz Protezinin Bir Ömrü Var Mıdır ?
Uygun cerrahi teknik ve modern protez tasarımları kullanılarak yapılan diz protezlerinin ömrü günümüzde 15-20 yıla kadar uzamıştır. Gevşeyen diz protezleri, çoğu hastada ikinci bir ameliyat ile çıkartılıp yeniden protez yerleştirilebilir, ancak ikinci protezin ömrü, ilki kadar uzun değildir. Aşınma, gevşeme gibi sorunlara erken tanı koymak amacıyla, yakınmanız olmasa bile düzenli aralıklarla muayene ve röntgen incelemeleri ile diz protezinizin kontrol edilmesi uygundur.
Diz Protezi Ameliyatından Sonra Hangi Komplikasyonlar Görülebilir ?
Total diz protezi ameliyatından sonra görülen ciddi komplikasyonlar çok düşük oranda ortaya çıkar. En sık görülen sorun, bacağınızdaki kan akımının yavaşlamasına bağlı olarak toplar damarlarınızda pıhtı oluşmasıdır (derin ven trombozu). Bunu önlemek için cerrahiden sonra kanı sulandıracak ilaçlarla koruyucu tedavi uygulanır. Bu tedavi, gerektiğinde 30 güne kadar uzatılabilir. Ameliyat sonrasında erken dönemde diz hareketi ve yürüyüşlere başlamak ve hareketsiz kalmaktan kaçınmak, bu riski azaltacaktır.
Total diz protezinden sonra, enfeksiyon yani protezin iltihaplanması % 0.1 ile %2 arasında görülür. Vücudun başka bir yerinde (ör. İdrar yolunda, dişlerde) enfeksiyon olması, şeker hastalığı ve başka kronik hastalıkların varlığı bu riski artırabilir. Ameliyat öncesinde vücudun başka bir yerinde olabilecek enfeksiyonların tedavisi gereklidir. Ameliyat sırasında koruyucu antibiyotik tedavisi yapılır ve cerrahi sırasında özel önlemler alınarak enfeksiyon riski azaltılır. Total diz protezinde enfeksiyon gelişirse, tekrarlayan cerrahiler, protezin çıkartılıp antibiyotik tedavisi ve belirli bir süre sonra tekrar yerleştirilmesi gibi işlemler gerekli olabilir.
Bunların dışında, yara iyileşmesi sorunları, damar veya sinir yaralanmaları, protezin bazı parçalarının yerinden çıkması, protez çevresi kırıklar, protezin kendisinde kırıklar gibi komplikasyonlar görülebilir ancak bunlar çok nadirdir.
Total Diz Protezi Sonrası Enfeksiyondan Korunmak İçin Ne Yapılmalıdır ?
Düşük te olsa, kana karışan bakterilerin diz protezinize ulaşarak oraya yerleşmesi ve enfeksiyon oluşturması riski vardır. Protez ameliyatından sonraki ilk iki yıl içinde diş veya idrar yolları ile ilgili bir cerrahi işlem geçirecekseniz, mutlaka öncesinde antibiyotik kullanmanız gerekir. Özellikle diş çekimi, taş temizliği ve kanal tedavisi gibi işlemlerden bir saat önce uygun bir antibiyotik ile enfeksiyondan korunma önemlidir. Antibiyotiğin dozu ve süresi için mutlaka ortopedi doktorunuza danışmanız uygun olacaktır.
Ayrıca ayak bakımına dikkat etmeniz, ayak ve tırnak enfeksiyonu bulguları ortaya çıkarsa ortopedi doktorunuzu bilgilendirmeniz gerekir.
Total kalça protezi, kalça eklemi ileri derecede harap olmuş hastalarda, hasarlı eklemin yapay bir eklemle değiştirilmesi ameliyatıdır. Kalça protezi kemiğe iki şekilde tutturulabilir. Kemik kalitesi çok iyi olmayan ileri yaştaki hastalarda, protez kemik çimentosu adı verilen bir dolgu maddesi ile kemiğe tespit edilir. Bu tip protezlere çimentolu kalça protezi adı verilir. Kemik kalitesi iyi olan daha genç hastalarda ise, üzeri gözenekli bir madde ile kaplanmış olan protezler, kemiğin içine çok sıkı bir şekilde yerleştirilir ve sonrasında vücudun kemiği, protezin üzerindeki gözeneklerin içine ilerleyerek tespiti sağlar. Bu tip protezlere çimentosuz kalça protezi adı verilir.
Kalça eklemi artrit, kalça çıkığı, kalça kırığı ya da damarlanma bozukluğuna bağlı olarak ileri derecede hasar görmüş kişilerde, diğer tedavi yöntemleri (ilaçlar, fizik tedavi, eklem içi enjeksiyonlar, baston kullanımı) ile sonuç alınamazsa kalça protezi uygulanır. Günlük yaşam aktivitelerini engelleyen şiddetli ağrı, hareket kısıtlılığı ve kısalık durumlarında kalça protezi en iyi tedavi seçeneğidir.
Kalça protezi ameliyatı sonrasında, hastaların çok büyük bir kısmında kalça ağrıları tamamen geçer, yürüme merdiven inip çıkma gibi günlük yaşam aktivitelerinde belirgin iyileşme sağlanır. 2-3 cm arasındaki bacak kısalıkları giderilebilir.
Protez sonrası koşma, sıçrama gibi aktiviteleri ve ağır işleri yapmanız uygun değildir. Bunlar protezin erken aşınmasına yol açacaktır. Protez sonrasında özellikle ilk 6 ayda alçak sandalyelere oturmak ve bacak bacak üstüne atmak uygun değildir. Ömür boyu yer sofrasına ve alaturka tuvalete oturmamanız gerekir. Bu gibi aşırı hareketler kalça ekleminin yerinden çıkmasına ve tekrarlayan ameliyatlara sebep olabilir. Namaz kılıyorsanız, bunu sandalyede oturarak yapmanız gerekir.
Protez ameliyatından 6 hafta sonra yüzme, golf, yürüyüş gibi sporlar yapabilir, egzersiz bisikleti kullanabilirsiniz. Tenis, futbol, basketbol gibi sporlar uygun değildir.
Total kalça protezini oluşturan parçalar, hareket sırasında ortaya çıkan sürtünmeye bağlı olarak zaman içinde aşınır. Aşınma ile ortaya çıkan ve gözle görülmeyecek kadar küçük metal ve plastik parçalarına karşı vücudun cevabı ile protezler tutunduğu kemikten ayrılır. Bu da ağrılı protez gevşemesine yol açar. Uygun cerrahi teknik ve modern protez tasarımları kullanılarak yapılan kalça protezlerinin ömrü günümüzde 20 yıla kadar uzamıştır. Yeni geliştirilen seramik ve metal ara yüzlü kalça protezlerinde bu sürenin daha uzun olması beklenmektedir. Aşırı kilo ve tekrarlayan zorlayıcı aktiviteler aşınmayı artıracağı için protezin ömrünü kısaltacaktır. Gevşeyen protezler, çoğu hastada ikinci bir ameliyat ile çıkartılıp yeniden kalça protezi yerleştirilebilir, ancak ikinci ameliyat daha zordur, daha büyük protezlerin kullanımını gerektirir ve ikinci protezin ömrü, ilki kadar uzun değildir.
Total kalça protezi ameliyatından sonra görülen ciddi komplikasyonlar çok düşük oranda ortaya çıkar. En sık görülen sorun, bacağınızdaki kan akımının yavaşlamasına bağlı olarak toplar damarlarınızda pıhtı oluşmasıdır (derin ven trombozu). Bunu önlemek için cerrahiden sonra kanı sulandıracak ilaçlarla koruyucu tedavi uygulanır. Bu tedavi, gerektiğinde 30 güne kadar uzatılabilir. Ameliyat sonrasında erken dönemde yürüyüşlere başlamak ve hareketsiz kalmaktan kaçınmak, bu riski azaltacaktır. Varis çorabı kullanımı faydalı olabilir.
Total kalça protezinden sonra, enfeksiyon yani protezin iltihaplanması %0.1 ile %1.5 arasında görülür. Vücudun başka bir yerinde (ör. İdrar yolunda, dişlerde) enfeksiyon olması, şeker hastalığı ve başka kronik hastalıkların varlığı bu riski artırabilir. Ameliyat öncesinde vücudun başka bir yerinde olabilecek enfeksiyonların tedavisi gereklidir. Ameliyat sırasında koruyucu antibiyotik tedavisi yapılır ve cerrahi sırasında özel önlemler alınarak enfeksiyon riski azaltılır. Kalça protezinde enfeksiyon gelişirse, tekrarlayan cerrahiler, protezin çıkartılıp belirli bir süre sonra tekrar yerleştirilmesi gibi işlemler gerekli olabilir.
Total kalça protezi sonrası, protezin yerinden çıkması %5-8 arasında görülür. Ameliyat sonrası özellikle ilk 6 hafta boyunca belirli hareketlerden kaçınılması çok önemlidir. Cerrahi teknikler ve protez tasarımındaki gelişmeler ile birlikte çıkık oranları eski yıllara oranla azalmıştır.
Kalça ameliyatı sırasında bacaklar arasında boy eşitsizliğini gidermek için özel önlemler alınır. Ancak bazı durumlarda, kalçadaki yumuşak doku dengesini sağlamak ve çıkık riskini engellemek için bacak boyu uzatılması gerekli olabilir. 2 cm’e kadar olan uzunluk farkları vücut tarafından dengeleneceği için sorun yaratmaz. Gerekirse ayakkabı içine yükseklik yerleştirilerek sorun giderilebilir.
Bunun dışında, yara iyileşmesi sorunları, damar veya sinir yaralanmaları, protezin bazı parçalarının yerinden çıkması, protez çevresi kırıklar, protezin kendisinde kırıklar gibi komplikasyonlar görülebilir ancak bunlar çok çok nadirdir.
Düşük de olsa, kana karışan bakterilerin kalça protezinize ulaşarak oraya yerleşmesi ve enfeksiyon oluşturması riski vardır. Kalça protezi ameliyatından sonraki ilk iki yıl içinde diş veya idrar yolları ile ilgili bir cerrahi işlem geçirecekseniz, mutlaka öncesinde antibiyotik kullanmanız gerekir. Özellikle diş çekimi, taş temizliği ve kanal tedavisi gibi işlemlerden bir saat önce uygun bir antibiyotik ile enfeksiyondan korunma önemlidir. Antibiyotiğin dozu ve süresi için mutlaka ortopedi doktorunuza danışmanız uygun olacaktır. Ayrıca ayak bakımına dikkat etmeniz, ayak ve tırnak enfeksiyonu bulguları ortaya çıkarsa ortopedi doktorunuzu bilgilendirmeniz gerekir.
Total kalça protez ameliyatı genel veya epidural (belden uyuşturma) anestezi ile yapılabilir. Ameliyat 2 saat civarında sürer.Ameliyatın başında profiloksi için uygun antibiyotik kullanılır. Ameliyat sonrası ağrıyı engellemek için epidural veya damar yolundan takılan ağrı pompaları kullanılır. Ameliyat sırasında ve sonrasında kaybettiğiniz kan için damar yoluyla kan verilebilir. İlk birkaç gün, bacaklarınızın arasına V şeklinde bir yastık yerleştirilebilir. Ayıldıktan sonra solunum egzersizleri başlanır. Ameliyattan sonraki günde ayağa kaldırılırsınız. Bir yürüteç veya koltuk değneği kullanarak kısa mesafeleri yürüyebilirsiniz. Alçak yerlere oturmanız uygun olmadığı için, hastanede ve evde tuvalet yükseltici cihazlar kullanmanız gerekir. Doktorunuzun önerilerine uygun olarak belirli bir süre ameliyatlı bacağınıza tam yük vermekten kaçınmak gerekli olabilir. Hastanede kalış süresi 3-7 gün arasındadır. Taburcu olduktan sonra, size önerilen egzersizleri evde yapmanız çok önemlidir. Bacaklarınızda kan pıhtısı oluşmasını engellemek için kan sulandırıcı ilaçları hastaneden çıktıktan sonra da bir süre kullanmanız gerekli olabilir.
* En az 8 hafta süreyle bacak bacak üstüne atmayın. * Otururken öne eğilip yerden bir şey almayın. * Dizlerinizi kalça hizasından yukarıya kaldırmayın. * Alaturka tuvalete oturmayın. * Oturup kalkarken öne aşırı eğilmeyin.